24 Mart 2008 Pazartesi

TARSUS İDMAN YURDU

Tarsus İdman Yurdu

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Git ve: kullan, ara
Tarsus İdman Yurdu
Tam isim Tarsus İdman Yurdu
Renkler Sarı-Lacivert
Kuruluş 1923
Stad Burhanettin Kocamaz Stadı
Kapasite 6000
Başkan Cumali Yağcı
Teknik direktör Nevzat Dinçbudak
İnternet adresi www.tarsusidmanyurdu.org
Lig TFF 2. Lig
2007-2008 TFF 2. Lig Yükselme Grubu
Takım renkleri Takım renkleri Takım renkleri
Takım renkleri
Takım renkleri
 
İç saha
Takım renkleri Takım renkleri Takım renkleri
Takım renkleri
Takım renkleri
 
Deplasman


İttihat ve Terakki mektebi öğrencisi 6 genç, bir futbol kulübü kurmanın gerekliliği konusunda fikir birliğine varırlar. Şükrü Sait Borhan, Cehdi Yazıcı, Yahya Turhan, Mustafa Veysi Ekener, Cemil Üncü, İlhami Saygı adlı bu öğrenciler sırasıyla Tarsus İdman Yurdu kulübünün ilk kurucu üyeleridir. Anadolu topraklarında işgale karşı Kurtuluş Savaşı direnişi başlayınca, Tarsus İttihat ve Terakki mektebi dağılır. Talebelerin bazısı asker bazısıda çeteci olur. Savaş sonrası birer ikişer biraraya gelen gençler, aktivitelere başlarlar. Buradaki en büyük ilgi gören aktivite ise kuşkusuz Futbol olur. Savaş yıllarında gördükleri futbolu kendi yaptıkları bez toplarla oynamaya başlarlar.

Yıl 1923, Cumhuriyet ilan edilmiştir. İttihat ve Terakki mektebinde sınıf arkadaşlığı yapan gençler büyük çabalar sonucu Halep'ten bir futbol topu getirtmişler ve futbol oyununu da oldukça ilerletmişlerdir.

Mersin'li gençlerle bir futbol maçı alırlar. Topları var ancak formaları yoktur. Takım arkadaşları Şükrü Saip Borhan'ın kız kardeşinin iyi dikiş diktiğini öğrenirler. Muazzez Borhan'a giderler ve formalarını dikmelerini isterler. Muazzez hanım kabul eder. Dikiş sorunları bitmiş, iş kumaş ve renk seçimine kalmıştır. Takım arkadaşları Hacı Enez'in dedesinin manifaturacı dükkanına giderler. 11 kişiye yetecek kumaşı sadece Sarı-Lacivert renklerden bulabilirler. Muazzez hanım formaları bir gecede diker. Maç bugünkü şehir parkının olduğu yerdedir. Mahşeri bir seyirci kalabalığı vardır. Seyircilerin ortasına yerleştirilen bir koltuğa oturan dönemin Belediye başkanı Hakkı Ramazanoğlu şeref konuğudur. Muazzez Borhan'ın diktiği formalarıyla Tarsus'lu gençler sahaya çıkarlar. Bu takım Tarsus'un ilk futbol takımıdır. İlk takım tertibi şöyledir: Müezzinzade Cemil Ünlü (kaleci), Mustafa Veyis Ekener, Eftal, Süleyman Çavuşoğlu, Cehdi Yazıcı, Lütfi Oğuzcan (Şair Ümit Yaşar Oğuzcan'ın babası), İlhami Saygı, Yahya Turhan, Ahmet Ramazanoğlu, Sabri Tamer, Şükrü Saip Borhan. Takım oyuncularından Cehdi Yazıcı'nın babası Tarsus avukatlarından Hamdi efendi'dir. Takım halinde Hamdi Efendi'ye giderler. Tarsus İdman Yurdu'nun tüzüğünü hazırlatırlar. Belediye Başkanı Hakkı Ramazanoğlu başkanları olur. Lütfi Oğuzcan ikinci başkanıdır. Mustafa Veyis Ekener idari işlerden sorumludur. Sporu seven belediye başkanı ve kulüp başkanı Hakkı Ramazanoğlu o yılın parası ile belediyece 300 liraya icara verilen bugünkü Tarsus parkı arazisini modern bir futbol sahası yapılması için kulübe verir. Zemin müsait olmadığı için daha sonra saha bugünkü şehitler abidesinin olduğu yere taşınır. Artık Tarsus İdman Yurdu şehrin takımıdır. Günün sosyal ve spor faaliyetlerine yön veren Türk Ocağı bünyesinde resmi spor organizasyonlarına başlanmıştır. 1938 yılında çıkarılan 3530 satılı BTGM yasası ile Türk Ocakları bünyesinden ayrılan spor kulüpleri Beden Terbiyesi Bölge Başkanlıkları (valilik) bünyesinde örgütlenmeye başlarlar. Kulübün kuruluş evresine gelişini Faruk Sodan şu şekilde aktarıyor: " Takım kurma fikirlerini öğretmenlerine açan gençler, Tarih dersi öğretmenleri Muzaffer bey ve okulun spor başkanı Fransızca dersi öğretmeni Fevzi bey himayesinde 9 Ekim 1923'de Tarsus İdman Yurdu kulünü kurarlar. Tarsus İdman Yurdu Kulübünün 1 nolu kurucu üyesi Şükrü Sait Borhan olur." ...

3.Lige başlangıç... 30 Mart 1967'de Süleyman Demirel tarafından açıklanan kabinede Kamil Ocak spordan sorumlu devlet bakanı olarak açıklanır. Bunu üzerine Faruk Sodan, Hasan Ülkü, Abdullah Göcük, İçel Milletvekili Kadir Çetin ve İçel senatörü Talip Özdolay'dan oluşan bir heyet kurularak, Kamil Ocak'a hem hayırlı olsun'a hemde Tarsus İdman Yurdu'nun 2.lige alınması ile ilgili konuşmaya giderler. Uzun uğraşılar sonuç vermez ama 1 sene sonra kurulacak olan 3.lige alınması için dilekçe vererek sonuca varılır. 1 sene sonra Tarsus İdman Yurdu 3. Profesyonel ligine katılan ekiplerden biridir artık. ....


2.lige Merhaba... Yıl 1982'dir. Yıllarını Tarsus İdman Yurduna vermiş olan, Faruk Sodan'ın gayretleri sonucunda Mersin'li iş adamı Erkut Kuzeyman'ı kulüp başkanlığı yapması konusunda ikna ederler. Erkut Kuzeyman, 3ncü liglerin kaldırılması neticesinde amatör kümeye düşen takımı tekrar ayağa kaldırmak için hemen çalışmalara başlar. Takımın adı Tarsus İdman Yurdu Erkutspor olarak değişir. Erkut Kuzeymanın gayretleri sonucunda amatörlük 1 sene sürer ve kurulan takım namağlup şampiyon olur. 1983-1984 sezonunda zaten güçlü olan kadro transferle güçlendirilerek 2 lige bomba gibi bir başlangıç yapar ve şampiyonluğu kılpayı Kayserispor'a kaptırır. Kaçan Şampiyonluk Tarsus taraftarınıda etkilemiş, taraftarında inancı artmıştır. Taraftarlar artık stad'da kuyruk oluşturmakta, daha önce deplasmana gitmeye gücü olamayan takıma artık 20-30 otobüs kafile eşlik etmektedir. ... Erkut Kuzeyman sonrasında, Veyis Kemal Erdem, Ramazan Avşar, Ahmet Toros, Mustafa Keleşoğlu, Bedrettin Sarpkaya, Onur Bilgen ve Burhanettin Kocamaz başkanlıklarında kulüp profesyonel hayatına devam etmiş. Şimdi İşadamı Cumali Yağcı başkanlığında 2.lig Yüselme grubunda devam etmektedir.

Lig Mücadeleleri [değiştir]

2. Lig: 1969-1972, 1980-1983, 1984-1988, 1991-1995

3. Kademe (3. Lig ve 2. Lig B Kategorisini kapsar): 1967-1969, 1972-1980, 1988-1991, 1995-2001, 2002-

4. Kademe (3. Lig): 2001-2002

Amatör Lig: 1983-1984

22 Mart 2008 Cumartesi

TARSUS ENGLISH LANGUAGE

Geography
Located on the mouth of the Tarsus Çay (Cydnus) which empties into the Mediterranean Sea, Tarsus is a junction point of land and sea routes connecting the Cilician plain (today called Çukurova), central Anatolia and the Mediterranean sea. The climate is typical of the Mediterranean region, summers very very hot, winters chilly and damp.
Tarsus has a long history of commerce and is still a commercial centre today, trading in the produce of the fertile Çukurova plain, and also Tarsus is a thriving industrial centre refining and processing that produce for export. Industries include agricultural machinery and spare parts, textiles, fruit-processing, brick building and ceramics.
Agriculture is an important source of income, half of the land area ot district is farmland (1,050 km²) and most of the remainder is forest and orchard. The farmland is mostly well-irrigated, fertilised and managed with the latest equipment.

[edit] Etymology
The ancient name is Tarsos, (Greek: Ταρσός) possibly derived from a pagan god, Tarku; at other times the city was named Tarsisi; Antiochia on the Cydnus (Greek: Αντιόχεια του Κύδνου, Latin: Antiochia ad Cydnum); and Juliopolis. [Տարսոն, Darson] in Armenian.

[edit] History

[edit] Antiquity

[edit] Foundation and prehistory
Excavation of the mound of Gözlükule reveals the prehistorical development of Tarsus reaches back to the Neolithic Period and continues unbroken through Chalcolithic and Early Bronze Ages.
The settlement was located at the crossing of several important trade routes, linking Anatolia and beyond to Syria. As the ruins are covered by the modern city, it is not very well known archaeologically. The city may have been of Semitic origin, and is mentioned as Tarsisi in the campaigns of Esarhaddon, as well as several times in the campaigns of Shalmaneser I and Sennacherib. A Greek legend connects it with the memory of Sardanapalus (Ashurbanipal), still preserved in the Dunuk-Tach, called 'tomb of Sardanapalus', a monument of unknown origin. Stephanus of Byzantium quotes Athenodorus of Tarsus as relating another legend:

Anchiale, daughter of Iapetus, founded Anchiale (a city near Tarsus): her son was Cydnus, who gave his name to the river at Tarsus: the son of Cydnus was Parthenius, from whom the city was called Parthenia: afterwards the name was changed to Tarsus.

However much of this legend of the foundation of Tarsus appeared in the Roman era and none of it is reliable; the geographer Strabo records that Tarsus was founded by people from Argos who were exploring this coast. Another legend states that the winged horse Pegasus was lost and landed here hurting his foot and thus the city was named tar-sos (the sole of the foot). Other candidates for legendary founder of the city include the hero Perseus, Triptolemus son of the earth-goddess Demeter (doubtless because the countryside around Tarsus is excellent farmland). Later the coinage of Tarsus bore the image of Hercules due to yet another tale in which the hero was held prisoner here by the local god, Sandon. Tarsos has been suggested as a possible identification of the biblical Tarshish, where the prophet Jonah wanted to flee, but Tartessos in Spain is a more likely identification for this. (See further[1])

[edit] Early antiquity, Greece and Persia
See also: Cilicia (satrapy)
In historical times, the city was first ruled by the Hittites, followed by Assyria, and then the Persian Empire. Tarsus was the seat of a Persian satrapy from 400 BC onward. Indeed Xenophon records that in 401 BC, when Cyrus the Younger marched against Babylon, the city was governed by King Syennesis in the name of the Persian monarch.
Alexander the Great came through with his armies in 333 BC and came near meeting his death here after a bath in the Cydnus. By this time Tarsus was already Greek, and as part of the Seleucid Empire it became more and more Hellenized. Strabo praises the cultural level of Tarsus in this period with its philosophers, poets and linguists. The schools of Tarsus rivaled Athens and Alexandria. 2 Maccabees (4:30) records its revolt in about 171 BC against Antiochus IV Epiphanes, who had renamed the town Antiochia on the Cydnus. In his time the library of Tarsus held 200,000 books, including a huge collection of scientific works.

[edit] Rome
Pompey subjected it to Rome and Tarsus became capital of the Roman province of Cilicia (Caput Ciliciae), the metropolis where the governor resided. To flatter Julius Caesar, it took the name Juliopolis; it was here that Cleopatra and Mark Antony met, the scene of the celebrated feasts they gave during the construction of their fleet. In 66 BC, the inhabitants received Roman citizenship.
When the province of Cilicia was divided, Tarsus remained the civil and religious metropolis of Cilicia Prima, a grand city with palaces, marketplaces, roads and bridges, baths, fountains and waterworks, a gymnasium on the banks of the Cydnus, a stadium and the church of St Paul. Tarsus was later eclipsed by nearby Adana, but remained important as a port and shipyard. Several Roman emperors were interred here; Marcus Claudius Tacitus, Maximinus, and Julian the Apostate.

[edit] Christianity
Tarsus was the birthplace of Saint Paul (Acts 9:11; 21:39; 22:3), who returned here after his conversion (Acts 9:30). From here Barnabas retrieved him to help with the work in Syrian Antioch (Acts 11:25). Already by this time a Christian community probably existed, although the first recorded bishop, Helenus, dates only from the third century; he went several times to Antioch in connection with the dispute concerning Paul of Samosata. Later bishops of Tarsus included Lupus, present at the Council of Ancyra in 314; Theodorus, at the Council of Nicaea in 325; Helladius, condemned at the Council of Ephesus, and who appealed to the pope in 433; above all the celebrated exegete Diodorus, teacher of Theodore of Mopsuestia and consequently one of the fathers of Nestorianism.[2] From the sixth century the metropolitan see of Tarsus had seven suffragan bishoprics;[3] the Ecumenical Patriarchate of Constantinople archdiocese is again mentioned in the tenth century ([4]), and has existed down to the present day, part of the Patriarchate of Antioch.
Owing to the importance of Tarsus, many martyrs were put to death here, among them being Saint Pelagia, Saint Boniface, Saint Marinus, Saint Diomedus, Saint Quiricus and Saint Julitta.
At about the end of the tenth century, the Armenians established a diocese of their rite, which still exists; Saint Nerses of Lambroun was its most distinguished representative in the twelfth century.
A cave in Tarsus is one of a number of places claiming to be the location of the legend of the Seven Sleepers, common to Christianity and Islam.

[edit] Islam and beyond
The Tarsus region was annexed by the Forces of Rashidun Caliphate under the command of Khalid ibn Walid in the 637, retaining it until 965, when Nicephorus Phocas returned it to the Byzantine Empire for nearly a century. The area was lost to the Seljuk Turks, recaptured in 1097 during the Crusades and then disputed between Latins, Greeks, and Armenians of the Armenian Kingdom of Cilicia (Kingdom of Lesser Armenia); these last became definitively masters until about 1360, when it was captured by the Ramazanoğlu Turks. Finally the area was brought under the control of the Ottomans by Selim I in 1517.
In the Middle Ages Tarsus was renowned throughout the Middle East, a number of Arab writers praised it as a beautiful and well-defended city, its city walls being in two layers with five gates and earthworks outside, surrounded by rich farmland, watered by the river and the lake. By 1671 the traveller Evliya Çelebi records "a city on the plain, an hour from the sea, surrounded by strong walls two-storeys high, moated on all sides, with three distinct neighbourhoods inside the walls".
Despite its excellent defences Tarsus was captured from the Ottomans in 1832 by the Mamluks of Ibrahim Pasha of Egypt, son of Muhammad Ali, and for 8 years remained in the hands of the Egyptians, who began growing cotton on the surrounding plain. Upon the return of the Ottomans this cotton drove a substantial growth in the economy of the area, due to world demand for the crop during the American Civil War. A new road was built to the port in Mersin and the city of Tarsus grew and thrived. Still today many large houses in the city stand as reminders of the wealth generated here during this period. However after being a port for 3,000 years at the end of the 19th century due to neglect, Tarsus no longer had access to the sea, and the delta became a swamp. At this point Tarsus was a typical Ottoman city with communities of Muslim Turks and Christian Greeks and Armenians. At the founding of the Turkish Republic in the 1920s the swamp was drained, the River Berdan was dammed to build Turkey's first hydro-electric power station, and irrigation, roadworks and a railway brought the economy of Tarsus back to life, with new factories, particularly producing textiles.

[edit] Life in Tarsus today
Tarsus has slightly more in the way of culture (cinema, theatre etc.) than most Turkish country towns but in many ways still has a small town feel--people walk in the road rather than on the sidewalk. Predictably the people of the mountain forests in the hinterland have an even quieter rural existence.
The local cuisine includes: hummus; şalgam (pickled turnips); tantuni (a sandwich of grilled meats; the tiny pizzas called "fındık lahmacun"; and cezerye (a carrot sweet).

[edit] Places of interest
Tarsus has a great many ancient sites of interest (and much more in need of restoration and research). The best known include:

Cleopatra Gate in Tarsus
Cleopatra Gate - to the west of the city, the only ancient city gate still standing, where Anthony and Cleopatra entered the city in 41 BC, though the "restoration" of this structure has involved covering much of it over with shiny new stone (see [2] for a picture of the gate before the work was done).
The Roman bridge of Justinian over the Berdan River. Still in good condition.
Tarsus Museum - contains lots of ancient coins and a severed mummified arm.
Sites of religious interest and even pilgrimage...
The church and well of St Paul.
The tomb of the Seven Sleepers, busy place of pilgrimage for Muslims today.
The mosque said to be the burial place of the Prophet Daniel.
And from the Turkish era...
The old baths - the dark brown spots on the white marble walls are said to be the bloodstains of Shah Meran, the legendary Snake King who was killed in an ambush in the baths.
Tarsus American College - founded in the Ottoman period, still active today.
"Nusret", the mine layer used to defend the straits before the Battle of Gallipoli is being restored in Tarsus, it will be part of a memorial park to those lost in the fighting.
And places of natural beauty include...
Tarsus Waterfall - since the construction of the Berdan dam the water of the Tarsus river has been distributed in canals for irrigation, with the result that the waterfall can now be seen only in seasons of very heavy rainfall.

[edit] Notable residents
Antipater, Stoic philosopher
Chrysippus, Stoic philosopher
Mark Antony
Cleopatra
Paul the Apostle, Christian apostle, saint and missionary, was born here and returned for a period later in life.
Tarsus is one of a number of cities that claims to be the burial place of Bilal ibn Rabah, first muezzin, or caller to prayer, in Islam.
Caliph Al-Ma'mun died near Tarsus.
Lokman the Physician
Journalist Oral Çalışlar was born in Tarsus.
Saint Nerses of Lambroun, Armenian Catholicos
Tarsus Idman Yurdu is a low ranking football team.

TARSUS TARİHÇESİ

Anadolu'nun en eski yerleşim alanlarından biri olan Tarsus, yazılı tarih dönemleri ardından kurulan birçok krallıkların, Antik Çağlar'da da Kilikya'nın başkenti olmuş; tarihi, kültürel ve ekonomik yönleriyle Ön Asya ve Anadolu'nun en önemli kentlerinden biridirHristiyanlar'ın en önemli Havarileri'nden St. Paulus'un doğum yeri olması, bir haç kenti özelliği taşımasıyla, bu dinin yayılmasında önemli bir yere sahiptirOrta Çağ ve Yeni Çağlar'da İslam ve Türk kültürünün yoğunlaştığı bir bilim merkezi olarak, yüzyıllar boyu varlığını sürdürmüş; özellikle 19. yüzyılda bölgenin en gelişmiş ticaret ve tarım merkezi olmuştur. Ancak bu yüzyıldan itibaren alüvyonal dolgu nedeniyle limanının işlevini yitirmesi, sığ akarsu ve Aynaz (Rhegma) gölünün büyük tonajlı gemilerin giriş ve çıkışına elverişli olmaması nedeniyle, Adana ve Mersin gibi hızla gelişen iki büyük metropolün orta yerinde, bu iki kent sistemi içinde yer almıştır. Mersin limanına yakınlığı, kara ve demiryolları kavşağı üzerinde yer almasıyla; günümüzde de tarım, ticaret ve tekstil sanayinde, İçel`in Mersin'den sonra gelişmiş en büyük ilçesidir.TARİHÇETarsus kentinin kuruluşuna dair efsane ve söylenceler.Hitit Çağları'ndan itibaren Tarsus'a ait pek çok kil tablet, kitabe, sikke ve yazılı belgeler günümüze kadar gelmiş olup, kentin simge olarak kullandığı tanrı ve mitolojik kahramanların bu belgelerde yer alması efsanelerin ve söylencelerin ana kaynağını oluşturmuştur.Kuruluşu 8000 yıl öncelerine Yeni Taş Çağı'na dayanan Tarsus'un, adını Kent Tanrısı Sandon'dan (Baal Tarz) aldığı bilinmektedir.Tarsus'un ismi ve kuruluşu hakkında, mitolojilerde ve eski yazarların anlatımlarında çeşitli bilgiler vardır. Bunların hemen hepsi Roma Çağları'nda, özellikle Ağustos döneminde ortaya çıkmıştır ve hiçbiri tarihi bir gerçek olarak kabul edilemez.Mitolojiye göre, Antik Çağlar'da Tarsus Çayı'na, Kilikya'nın yerli halkı Cydnos adını vermiştir. Cydnos, mitolojide nehir tanrısına verilen isimdir. Azra Erhat, Cydnos için şöyle yazar:"Kilikya'da bugün Tarsus Çayı diye bilinen ırmağın tanrısı. Ana tarafından lapetos'un torunu sayılır. Cydnos'un Parthenios adlı bir oğlu olduğu ve Cydnos Irmağı’nın denize döküldüğü yerde bir kent kurup ona Parthenia demiştir. Burası da bugünkü Tarsus'dur."Mitolojideki Pegasus (kanatlı uçan at) yada Bellerofontes, Kilikya ovasında yolunu şaşırmış ve Tarsus’un bulunduğu yerde ayağı sakatlanmış olduğundan kente Latince ayak tabanı anlamına gelen Tarsos adı verilmiştir.Diğer bir efsaneye göre kentin kurucusu eski Kilikya Tanrısı Sandon ile bir tuttukları Herakles'dir. Herakles'in resimleri MÖ 4. yüzyıla ait Tarsus sikkeleri üzerinde bulunmaktadır.

ESHAB-I KEYF YAŞADIKLARI DÖNEM-MAĞARA NEREDE?

Tefsirciler ve tarihçilerin çoğu Eshab-ı Kehfin, Hazret-i İsa'dan hemen sonra yaşadıkları kanaatindedirler. Yine İslam alimleri, gençlerle ilgi şu bilgileri vermektedir. İsimleri; Yemlihâ, Mekselinâ, Mislinâ, Mernuş, Debernuş, Şâzenuş, Kefeştatayyuş ve köpekleri Kıtmîr. Yaşadıkları şehrin ismi Efsus'dur ve putperest hükümdar Dakyanus'un zamanında mağaraya sığınmışlar ve mümin hükümdar Teodüs'ün zamanında da uyanmışlardır.
Uyudukları mağaranın yeri konusunda ise birbirinden çok farklı nakillerle karşı karşıyayız. İspanya'da; Kurtuba şehri civarında bulunan Cinanu'l verd'de, Şam civarında Belka'da bulunduğunu iddia edenlerin yanısıra Tarsus, Efes ve Elbistan olduğunu söyleyenler de vardır. Yer tayinlerinin çoğunun Anadolu'da yapıldığı gözönüne alınacak olursa bu kutlu gençlerin Türkiye sınırları içerisinde yaşadıklarını düşünebiliriz. Bu nedenle Anadolu'daki 3 yerle ilgili bilgilerimizi mütalaa edelim. Anadolu'da mağaranın yeri için üç adres verilmektedir. Bunlardan Efes'te olduğu iddası hıristiyanlara aittir ve mağaranın giriş yönü de, şekli de Kur'ân-ı Kerîm'in bildirdiklerine uymaz. Sahih bilgilere en uygunu Tarsus'taki mağaradır. Fakat, Elbistan'daki mağaraya dair kayıtlar çok ilgi çekicidir. Efsus, eski adıyla Yarpuz, bugün Kahramanmaraş'a bağlı Afşin ilçesindedir. Bu çok eski ve tarihi şehrin adı Arabisus idi. Bu kelime, zaman içerisinde çeşitli toplulukların lehçelerine göre Arbsus, Arabsus, Ebsus ya da Efsus şeklinde telaffuz edilegelmiştir. Buraya Türklerin Obruk dediklerini de biz tespit etmiş bulunuyoruz. Divan-ı Lüğati't Türk'te yer alan bu kelimeyi Kaşgarlı Mahmud; "yere batmış, ortasında su bulunan dağ parçası" şeklinde izah eder ki, Afşin'deki mağarada bu özellikleri buluyoruz. Ülkemizde çok sayıda olan obruklar, yer altından akan suların gözleri gibidirler. Türkler, yazın peynir ve yağlarını muhafaa ettikleri serin dağ yarıklarına ve mağaralara da obruk derler. Ünlü gezgin Ali b. Herevi'nin el yazması eserinden öğrendiğimize göre; bu zat, 560 H'de İstanbul-İznik-Seyitgazi-Konya yoluyla Obruk'a gelmiş ve burada Eshab-ı Kehf'e izafe edilen mağarayı inceleme imkanını bulmuştur. Gözlemlerini şu şekilde ifade etmektedir; "Obruk, Anadolu'da etraftan gelenlerin ziyaret ettikleri bir yerdir. Söylendiğine göre; Hazret-i Ömer b. Hattab'ın oğlu Ebû Ubeyde'nin meşhedi de burada imiş. Ben burasını görmeye azmettim. Obruk, bir dağın eteğindedir. Bir kapıdan girilip yer altından yüründükten sonra geniş bir yere çıkılır. Burası, yere batmış bir dağ görünümündedir. Yukarıdan gökyüzü görünür. Ortasında küçük bir göl vardır. Etrafını Rum çiftçilerin evleri daire gibi çevirmiştir. Bunların tarlaları dışarıdadır. İçeride bir kilise ve bir mescid vardır. Eğer ziyaretçi müslüman ise mescide, hıristiyan ise kiliseye götürülür. Buradan geniş bir mağaraya girilir. Mağarada, vücudlarında kılıç ve kargı izleri bulunan cesedler vardır. Üzerlerinde pamuklu elbiseler bulunan bu cesedler, sanki hayatta imişçesine hiç değişmemişlerdir. Bir köşede, arkalarını duvara vermiş dört kişi daha gördüm. Bunlardan birisi çocuk, birisi esmer bir erkektir. Bu erkek, pamuktan bir aba giymiş müsafaha ediyormuş gibi eli açık olan kolunda çocuğun başı vardır. Yanında, bir darbe ile üst dudağı yarılmış, dişleri meydana çıkmış bir erkek daha vardır. Bunların hepsi sarıklıdır. Burada gördüğüm bir tabutun içerisinde bir kadın vardır ki; memesi kucağındaki çocuğun ağzındadır. Arkalarını duvara dayamış beş kişi daha gördüm.. Yüksekçe bir yerde gözüme ilişen bir taht üzerinde on iki erkek cesedi daha vardı. Bunlardan birisi, el ve ayakları kınalanmış bir çocuktu. Bana, bunların cihad için buralara gelen Hazret-i Ömer'in oğlu Ebû Ubeyde ve ailesine ait olduğunu söylediler." Abdullah b. Abbâs hazretlerinden gelen kayda göre Eshab-ı Kehf'in mağarası Efsus'tadır. Bu kutlu gençlere zulmeden hükümdarın ismi, kaynaklarda Dakyanus veya Dakyüs şeklinde geçmektedir. Uyandıkları zaman karşılaştıkları hükümdarın adı ise Teodüsyüs'tür. Dakyus Roma imparatorudur. Teodüsyüs ise, Roma ikiye bölündükten sonraki Doğu Roma (Bizans) imparatorlarından birisidir. Ne var ki, putperest olan Dakyüs, Anadoluyu hiç görmemiştir. Hükümdarlık yaptığı iki sene boyunca Kuzey Avrupada savaşmış ve burada öldürülmüştür. Eshab-ı Kehf'in Anadolu'da yaşadığı kesin olduğuna göre gençlerin karşılaştıkları Dakyüs, o zamanki Roma idari sistemine göre bir imparator gibi imtiyazlara sahip bir eyalet valisi olmalıdır. Hazret-i Ebubekr'in hilafeti sırasında Bizans imparatoruna elçi olarak gönderilen Ubade, Anadoludan geçerken Eshab-ı kehf'i ziyaret etmiştir. Abbasi halifelerinden el Vasık billah da, Muhammed b. Mûsâ isimli birisini, Eshab-ı Kehf'i tetkik için Anadoluya göndermiştir. Yine Ali b. Yahya isimli İslam ordusu komutanlarından birisi, bir sefer dönüşünde Eshab-ı Kehfin uyudukları mağarayı incelemiş ve gördüklerini detaylı bir şekilde nakletmiştir. Özetle söylemek gerekirse İslam alimleri, tarihçiler ve gezginler, Eshab-ı Kehfin Anadolu'da olduğunda hemfikirdirler. Ama Anadolunun neresindedir? Tarsus'ta mı, Afşin'de mi? İlim adamlarımız meseleyi berraklığa kavuşturacak ciddi bir araştırmaya henüz yönelmemişlerdir. Böyle bir çalışma başlatılırsa, bu kutlu gençlerin 309 yıllık uyku mekanı kesin olarak tesbit edilebilecektir. Eğer böyle bir bahtiyarlık bizlere nasip olacaksa, İmam-ı Rabbani hazretlerinin şu sözlerini hatırlayarak ziyaret edeceğiz onları; "Eshab-ı Kehf, bir güzel iş yapmakla, yüksek derecelere kavuştu. Bu işleri de; din düşmanları her tarafı kapladığı vakit, kalplerindeki imanı korumak için başka bir yere hicret etmeleri idi. Dünyanın bugünkü halinde, Peygamberimizin sünnet-i seniyyesine uyanlar ne kadar bahtiyardır. Bugün ona iman edip az bir ibadet yapmak, sanki düşman saldırıp her tarafı kapladığı zamanda, askerin az bir hareketinin çok kıymetli olmasına benzer. Barış zamanında askerin bundan kat kat fazla çalışması böyle kıymetli olmaz." Kaynak :Ahmet SARBAY (Biyografi.net)

YEDİ GENÇ ve KITMİR

Arapçada kehf; büyük mağara anlamına gelmektedir. Eshab-ı kehfin anlamı; mağara arkadaşları/dostlarıdır. Kur'ân-ı Kerîm'de buyurulduğuna göre bir grup genç, içinde yaşadıkları putperest topluluğun sapkınlıklarına karşı çıkarlar ve imanlarını o toplumun zalim hükümdarının yüzüne karşı söylemekten de çekinmezler. Bu yüzden iki ihtimalle karşı karşıya bırakılırlar; ya toplumun inancına ve geleneklerine ayak uyduracaklardır, veya öldürüleceklerdir. Gençler yaşadıkları şehirden, yanlarında Kıtmir isminde bir köpek olduğu halde hicret etmek zorunda kalırlar. Büyük bir mağaraya sığınırlar. Ağzı kuzeye bakan bu mağarada Allahü tealanın lütfu ile 309 sene uyurlar. Uyandıklarında geçen sürenin farkında değillerdir ve en fazla bir gün uyuduklarını zannederler. Karınları acıktığı için aralarından birini yiyecek almak üzere şehre gönderirler. Genç, izinsiz define bulduğu için şehirde tutuklanır ve başından geçenler dönemin hükümdarı taragından öğrenilir. Geçen 3 asrı aşkın süre içerisinde putperest inançlar silinmiş, insanlar bu olaydan ibret alabilecek olgunluğa erişmişlerdir.

ESHAB-I KEHF

"HANİ O GENÇLER MAĞARAYA ÇEKİLMİŞLERDİ DE; Ya Rabbi bize tarafından rahmet ver. İşimizde doğruluğu, doğru rehber bulmamızı sağla... DEMİŞLERDİ." Kehf; 10 Kur'ân-ı Kerîm'in 17. suresi olan el Kehf'te, nispeten tafsilatlı sayılabilecek bir kıssa anlatılmaktadır. Bu kıssa, bir grup gencin, zalim bir hükümdardan ve toplumdan kaçarak sığındıkları mağarada 309 sene uyumalarını ve sonra uyandırılmalarını anlatır. Nuh tufanı gibianonim olan ve dünyanın çeşitli yörelerindeki pek çok toplumun efsanelerinde yer alan Eshab-ı Kehf olayının nerede ve hangi devirde yaşandığına dair kesin bir bilgi yoktur. Her toplum, kendi bölgesinde yaşandığını iddia etmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'in berrak anlatımıyla bir ibret levhası olarak gözler önüne serdiği bu olayın gerçekleştiği yer ve zamanı mütalaa etmeden konu hakkında özet bilgi verelim.

TARSUS İSMİ NEREDEN GELİYOR?

TARSUS İSMİ NEREDEN GELİYOR?
TARSUS'UN İSMİ VE KURULUŞU ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Tarsus'un ismi kuruluşu hakkında gerek Yunan mitolojisinde gerekse eski yazarların anlatımlarında çeşitli bilgiler verilmektedir.Antik çağlarda, Tarsus Çayı'na Kilikya'mn yerli halkı KYDNOS adını vermiştir. KYDNOS mitolojide nehir tanrısına verilen isimdir. Azra Erhat'ın Mitoloji Sözlüğü kitabında Kydnos aşağıdaki gibi an­latılmaktadır: "KYDNOS: Kilikya'da bugün Tarsus Çayı diye anılan ırmağın tanrısı. Ana tarafından lapetos'un torunu sayılır. Kydnos'un Parthenios adlı bir oğlu varmış. Kydnos Innağı'nın denize döküldüğü yerde bir şehir kurup ona PARTHENİA adını vermişler. Bu şehir bugünkü Tarsus'tur. Eski Yunan mitolojisinin bir anlatımına göre, Pegasus (Kanatlı uçan at) ve Bellerofontes Kilikya Ovası'nda yolunu şaşırmış ve Tarsus'un bulunduğu yerde ayağı sakatlanmış olduğundan, şehre Yunanca "ayak tabanı" anlamına gelen TARSOS ismi verilmiştir.Bazılarına göre de şehir adını TERSEİN (kurutmak) kelimesinden aldı. Tufandan sonra sular çekilince ilk önce burası kurumuştu.Diğer bir Yunan efsanesine göre, şehrin kurucusu oîan Kilikya ilahı SANDON ile bir tuttukları HERAKLES'tir. Herakles'in resimleri M.Ö.4. yüzyıla ait Tarsus sikkeleri üzerinde bulunmaktadır. 1875 yılında Tarsus Eski Ömerli Mahallesi'nde bulunan, şu anda İstanbul Arkeoloji Müzesl'ndeki bronz Herakles heykeli bu tanrıya Tarsus'ta tapınıldığının bir kanıtıdır. Strabon'un Anadolu'nun Coğrafyası kitabında ise: 'Tarsos'a gelince, o bir ovada uzanır. İo'yu araştırmak üzere Triptolemos'la bir­likte dolaşan Argoslular tarafından kurulmuştur." diye an­latılmaktadır. Strabon M.Ö. 64 yılında Amasya'da doğan antik çağ yazarlarından biridir.Perseus'a ait bir başka mitolojik efsane ise, Perseus'un Andrasos ismindeki köyün yerinde Tarsus'u inşa ettiğini anlatmaktadır. Antik devir yazarlarından Abydenos ve Beresos'a göre Asur Kralı Sanherip, Tarsus'u M.Ö.696 senesinde Babil şehrini örnek alarak inşaa etmiştir.Tarsus'un kuruluşuna ve ismine dair diğer Yunan efsane ve söylentilerinin hemen hemen hepsi Romalılar zamanında, özellikle Augustos devrinde ortaya çıkmıştır. Ancak bu söylentiler ve iddilar mitolojik olmaktan ileriye gidemediği için. bunlardan tarihî bir gerçek ortaya çıkarmak olası değildir. Kentin adı ilk kez Hitit metinlerinde TAR-ŞA (URU-TAR-SA) biçiminde yazılmıştır. TARŞA olasılıkla tüm Çukurova'yı içine alan ve Kuzey Mezopatarnya'daki Hurrilerin kurduğu Kizuvatna krallığının merkeziydi, M.Ö.5. ve 4. yüzyıllarda Tarsus'un gerek kültürel gerekse etnolo­jik bakımdan tamamen doğu memleketi özelliği taşıdığını görüyoruz. Bu yüzyıllarda Tarsus halkı arasında bir kısmı Yurıarılı'mn varlığı belli ise de, bunlar sırf ticaret amacıyla Tarsus'a gelip yerleşen ve azınlıkta olan kimselerdir. M.Ö. 5. yüzyılın ikinci yansından ve daha ziyade 4. yüzyıldan itibaren görülen Yunan sikkelerinin varlığı, eko­nomik amaçlarla meydana getirilmiş; Yunanlılara daha kolay ticaret yapabilme olanağını sağlayabilmek için, büyük ticaret şirketleri ta­rafından bastırılmış olan ekonomik kültür etkileridir.Tarsus ismi ve kentin Kilikya Kralı Syennessis'in yönetim mer­kezi olduğu, ilk kez M.Ö. 401 yılında, Ksenofon'un Anabasis isimli eserinde anlatılmaktadır. M.Ö.5 yüzyılın ikinci yarısından itibaren Tarsus'a ait sikkeler üzerinde, kentin ismi gerek Aramice ve gerekse Grekçe yazı ile TARZ ve TEPEİ şekillerinde görülmektedir. Ama Tarsus ismine çok daha önce Asur kaynaklarında, Asur Kralı 3. Salmannassar (M.ö. 859-825) ve Sanherip (M.Ö. 704-68 l)'e ait bel­gelerde TARZİ şeklinde anlatılmaktadır.Tarsus Çayı'nın iki yakasında yeni bir kentin temelleri Sanherip zamanında atılmıştır diyebiliriz. Aynı zamana ait bir başka Asur metninde ise kentin adı TARSİS biçiminde yazılmıştır. Demek oluyor ki. Yunan sömürgeciliği devrinden evvel, M.Ö.9. yüzyılın birinci yarısında, Tarsus ismi ve şehri Asur Kralı 3. S alman n as sar'm Kilikya'ya yaptığı seferlere ait resmi belgelerde, o zamanki Kilikya Prensliğİ'nin merkezi olarak anılmaktadır. Tarsus ismi geçen Asurlular'a ait resmî belgelerin doğruluğundan hiç bir zaman kuşku duyulmayacağı gibi, Yunanlıların bilinen tarihlerden daha önce Kilikya'ya gelmiş olmaları da olası değildir. Yazarların, mi­tolojik efsanelerin, Tarsus'un kuruluşuyla ilgili anlatımları bu du­rumda gerçek olamamaktadır.Mitolojik bilgiler arasında yalnız bir tanesinde, gerçeğin bir dere­ceye kadar gizlenmiş olduğu anlaşılıyor. O da Herakles Sandon'un yani sonuç itibariyle SANDON'un, Tarsus'un kurucusu olmasıdır. M.Ö. 4. asrın başından itibaren, Tarsus sikkeleri üzerinde Sandon (BAL TARZ) yani şehir tanrısı olarak görülmektedir. Sandon'un çok eski bir Kilikya tanrısı olduğu da genellikle kabul edilmektedir. Şehrin kuruluşunun böyle bir tanrıya atfedilmesi, onun tarihin ka­ranlık devirlerinde meydana geldiğini anlatmaktadır. Zira, M.Ö. 9. yüzyılda, Asurlular zamanında. Tarsus bir idare merkezi olarak görüldüğünde, Tarsus'un kuruluşunun ve isminin o tarihten daha eski zamanlara gitmesi gerekmektedir, Tarsus isminin, yine çok eski bir Kilikya tanrısı olan TARHON veya TARKON'dan gelmiş olduğu muhtemeldir. Bu tann Hitit metin­lerinde TARHUNT şeklinde gösterildiği gibi, Hititler zamanında ve daha Önce, Kilikya'nın da dahil bulunduğu ARZAVA Krallığının 4. Amenofis ile siyasî ilişkide bulunduğu prensi TARHUNDARABA ismini taşımaktadır. Bundan başka Kilikya'da bulunan kitabelerde pek çok TARKU, TARKON ve bu kökle meydana gelen kişi isimlerine rastlanmaktadır.Tarsus'un koruyucu tann Sandon'a izafeten anılmaması şehrin isminin başka bir tanrıdan geldiğinin kanıtıdır. Buna göre şehrin kuruluşunun daha önceki tann olan TARHON'a bağlanması gerekmektedir. Tarsus'un isminin TARHON veya TARKON'dan türemiş olduğunu kabul edersek, bunun daha sonra Asur dilinde TARZI-Aramice'de TARZ, Grekçe'de TERSİ (TEPlIKON) ve nihayet Latince de TARSOS şeklini aldığını görürüz.Selefkoslar, olasılıkla 1. veya II. Antiokhes zamanında kentin adını Kydnos Antiokhiea'sı olarak değiştirirler.Tarsos adı Antiokhos Filopator IX (M.Ö. 113-95) zamanında yeniden kullanılmaya başlanmıştır. M.Ö. 1. yüzyıl sikkelerinin üstünde Tarsos adı yazılıdır.Roma döneminde, Tarsus çeşitli imparatorlar adına lakaplar almıştır. Bu isim ya da lakaplar imparatorun yaşayışına göre Tarsus'a kısa imtiyazlar tanımıştır. Tarsus yeniden imar edilmiş ve halkın yaşam düzeyini arttırıcı tedbirler alınmıştır. Bu çalışmalardan ve imparatorlann isimlerinden dolayı Tarsus'a verilen lakaplar şöyle sıralanmıştır: Roma İmparatoru İladrianus'tan dolayı HADRLANE, imparator Commodius'dan dolayı KOMMODİANE, Severius'tan do­layı SEVERİANE, Caracalla'dan (M. Aurelius Anloninius) dolayı ANTONİNİANE, Severîus Alexander'den dolayı SEVERİANE, Gordion zamanında da GORDIANE adıyla anılmıştır. Tarsus ismi Araplar döneminde de değişik isimlerle anılmıştır. Arap kaynaklarında ve doğu kökenli tarihçilerin kitaplarında Tarsus'un ismi ile ilgili birçok açıklamalar vardır. Bunlardan:Ruhul-beyanda: "... O şehir Tarsus'tur. Cahillye devrinde ise EFSUS'tu." diye yazar.Kimi Arap kaynaklannda Tarasus olarak da ifade edilmiştir.'Yazan bilinmeyen el yazması bir kitapta ise Tarsus anlatılırken; "... Ve bunun adı Tevrat'ta Efsus'tur ve İncil'de Arsus'tur. Ve Arap dilince Tarsus'tur." diye bahseder.İslâm ananeleri arasında Tarsus'un, Adem'in oğlu Şii tarafından kurulduğu, kabrinin de Tarsus'ta olduğu efsanesi yer almaktadır